25 Şubat 2009 Çarşamba

ARKADAŞ TOPLANTILARINDA SOHBET

Bazı insanlar vardır. Bir ortamda, bir konu hakkında konuşulurken, karşısındaki o konu hakkında bir şeyler söylemeye, ifade etmeye çalıştığı anda, diğer kişi veya kişiler, o kişinin konusunu anlamsız bulup, onun düşüncesini çürütme aşamasına giderler.
Oysa, o kişi yaşadığı bir olayı kendi düşünceleriyle ifade etmeye çalışır. Karşısındaki kişiye bir şeyler ispatlamak ya da onun öyle düşünmesini sağlamak amacıyla değil. Ama, nedense diğer kişi, bu kişinin söylediği söze karşı “ Ya seninki de ne.. Benim ki seninkinin yanında daha üstün veya daha üzücü” gibi kendisini üstün çıkarmayı gerektirecek bir durum varmış gibi, esas o ispatlama çalışmasına gider.
Arkadaş toplantılarında sohbet ilerledikçe, kişiler yaşadıkları olaylardan anekdot’lar anlatırlar. Amaç rahatlamak, bir şeyler paylaşmak ve zamanı doldurmaktır. Herkes aynı fikre sahip olacak diye bir düşünce tarzı olamaz. Aynı yaşam tarzına da sahip olamaz. Bu yüzden birbirleriyle paylaştıkları konular, hep kendi yaşamlarından olacaktır.
Fakat; sanki inatla bazı insanlar, kendilerinin sahip oldukları iyi veya kötü yaşam şekillerinde, düşüncelerinle ön plana çıkarmayı hedef haline getirmek isterler. Sadece onların yaşadıkları doğrudur ve önemli olmalıdır. Çevremde girdiğim ortamlarda bu tip insanlarla sık sık karşılaşıyorum.
Ne yazık ki gördüğüm kadarıyla, bu insanların sayısı az değil. Ben veya bir başkası bir konu hakkında kendimizce yorum yaparken, birden bire bir kişi çıkıp, gözlerindeki alaycı ifadeyle kendi yaşamının veya yaşadığı şeylerin seninkinden daha acı veya daha üstün olduğunu söylüyor.
Örnek vermem gerekirse, bir kişi hastaysa, hastalığından küçük üzüntülü bir olayı anlattığı zaman karşısındaki kişi “Seninki de ne” Benim ya da tanıdığı en yakın kişiyi örnek göstererek, senin yaşadığın durumu önemsemeyerek ve bilmeyerek kendisinin durumunu önemli kılmaya çalışıyor. Ve tabiri caizse benim babam, senin babanı döver meseli durumuna sokuluyor.
Ya da herhangi bir konu hakkında bildiğin ve savunduğun fikri, ortam gereği söylüyorsun. Bu olayı başkaları da yaşadığı ve ifade ettiği halde, o kişi yine kendi bildiği doğrultusunda inatlaşmasına devam etmekte. Bu kişi kendince bildiği kadarıyla “ Yok yok o öyle değil. Ben görmedim ve yaşamadım” deyiveriyor.
İşte! İnsan yaşamadığı ve görmediği bir şey hakkında nasıl yorum yapar ve nasıl inatlaşabilir bunu anlamış değilim. Aslında kurduğu cümlelerle kendini ele veriyor. Ama, bünyesinde barındırdığı çok bilmişlik havası, onu farklı bir konuma sokuyor insan gözünde, farkında değil. Bu arada senin bilgilerini çürütmeye çalışıyor. Buda onu sanırım mutlu kılıyor.
Aslında burada kurmamız gereken amaç, birbirimizle diyalog kurmak, karşıdakinin düşüncesine, yaşantısına saygı duymak, onu anlamak. Benimseyip ya da benimsememek önemli değil. Onun bizlerle paylaştıklarından, yeri geldiğinde pay çıkarmakta olabilmelidir.
Laf lafı açar diye bir tabir vardır. Her konuşulan konu ve söylenen söz hakkında karşıdakini anlamadan, yaşadığı olaylara karşı verdiği tepkiyi bilmeden, kendimizle kıyaslama ve yorum yapmaya kalkarsak bir gün aynı durumla bizlerde karşı karşıya kalabiliriz. Bir gün bakmışız ki etrafımızda arkadaş veya dost dediğimiz kişiler teker teker buhar gibi uçuvermişlerdir.
Bu yüzden şunu belirtmek isterim ki. Arkadaş, dost toplantılarında veya günlük yaşamda karşıdaki kişinin düşüncesini anlamak, dinlemek ve saygı duymak, önemsenmesi gereken insan ilişkileri açısından, önemli bir yer teşkil etmelidir.
Yazan : Melodi AKÇAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder