31 Mart 2009 Salı

ZAMAN MERDİVENİ


Yine akşam oldu. bir gün daha hayatımızdan hızla akıp gidiverdi. Ne zamanı tutabiliyoruz, ne de yılları.

Zaman merdiveninden anlamadan hızla çıkarken büyüdükçe seviniyoruz. Her geçen gün bizlerden birşeyler alıyor zaman farkında olamıyoruz. Biz büyüdük diye seviniyoruz. Saat tik tak, tik tak yapıyor. Koca günün sonunda yalnız başına kaldığın an insana hatırlatıyor gerçeği. ben akıyorum, ellerinden kayıyorum. Sen farkında değilsin diyor.

Aslında acı bir gerçekle, yalnız kaldığımız her gece tik tak, tik tak sesiyle bizi uyarıyor. Varlığını bir türlü hatırlatıyor.

Yine gece oldu. karanlık yüzünü gösterdi. Yavaş yavaş yerini zifiri karanlığa bırakacak. Kuşlar yaşadıkları yerlere doğru uçuyorlar. Kargalar caklayarak, farklı farklı seslerle haberleşiyorlar.

Zaman öyle güçlü ki, ona karşı koymak imkansız gibi birşey.

Bedenimize ne kadar iyi baksakta, yaşımız ilerledikçe, zamanın yıllarla getirdikleri vücudumuzun ve ruhumuzun bir yerlerinde fire veriyor.

Her ne kadar kremler, botokslar, estetik ameliyatlar yaptırsakta zaman güçlü, sadece kendimizi rahatlatıyoruz.

Bir yandan da düşünüyorum. aslında iyi yapıyoruz. Zamana ve hayata yenilmediğimizi bir şekilde gösteriyoruz. Bizimde güçlü ve bu yarışta sonuna kadar olduğumuzu onlara bir türlü hatırlatıyoruz.

Zaman akarken insanın kendini bir şeylerle oyalaması gerekiyor. Zamana karşı yaptığımız her davranışımız bizim için aslında bir altın değerinde. Yaşarken zamana bende varım, yaşıyorum demek, insanın cesaretini, hayata karşı dirayetli duruşunu arttırıyor.

Böylece zaman tüm insanlık üzerinde etkili olamıyor. Herkesin onun tuzağına düşmeyeceğini, kolay av olmayacağını zamanda böylece anlamış oluyor.

JOSE FELİCİANO "THE RAİN"






Jose Feliciano porto riko'lu gitarı ve sesiyle gönül gözü gören adeta gitarı konuşturan sanatçı.
Geçmişten bir nostalji daha....Yağmuru anlatan bu şarkıyla duygusal dünyaya bir yolculuk yaptırıyor insanın yüreğini. Hazırlayanında ellerine sağlık...

22 Mart 2009 Pazar

PAZARTESİ SENDROMU


Dünkü hızla yağan yağmurdan sonra, bugün serçelerin cıvıldaşma sesleriyle uyandım. Herkes bir yerlere doğru gidiyordu. Ben işime, çocuklar okula gidiyorlardı. Görüyordum onları evimin penceresinden farklı farklı okul kıyafetleri ellerinde ve sırtlarında çantalarıyla bir okul gününe kimi isteyerek kimi, istemeyerek hazırlanmış eğitime hazırlanıyorlardı.

Bugün pazartesiydi. Onları görünce, çocukluğum okula gittiğim günler geldi aklma. Bende pazartesi'leri sevmezdim. Pazar öğlene kadar tatil olurdu benim için. Ama, saat onikiden sonra bir cehenneme dönüşürdü bütün pazar günüm. Bunun sebebini yıllar geçtiği halde bir türlü bulamadım.
Hani pazartesi sendromu derler ya, belki öyle birşeydi. Ama, küçük çocuklarda bu sendrom ne arasın onu bir türlü kestiremedim. Yani cevabını hiç bulamadım. Belki de yoktu cevabı.
Alışılagelmiş bir durumdan öte bir şey değildi.
Neyse şu anda bir an okulda olmak istedim. O günleri özlediğimi, bu çocukları görünce anladım bir kez daha.

Kaybettikten sonra anlıyormuş insan bu söz gerçekten doğruymuş. Bir an önce hızla geçmesini beklediğimiz zamanın, bizlere sunacağı acı gerçeklerle karşılaşmak yıkıyormuş insanı....Büyümemek, sorumluluk sahibi olmamak istiyormuş insan....
Çocuklar gibi, gelecekten endişe duymadan, sabahtan akşama kadar sokakta oynamak istiyormuş. Yediğin bir şeylerin nereden ve nasıl geldiğini, hangi zorlu şartlar altında kazanıldığını bilmeden, yarını düşünmeden yaşamak istiyormuş insan...

Onlar şimdi deli dolu çağlarındalar. Hiç birşeyin hatta hayatın farkında değiller... İyiki de değiller. En güzel günlerini yaşıyorlar... Gelecek bütün güzel günler sizin olsun çocuklar....

21 Mart 2009 Cumartesi

GİPSY KİNG "BAMBOLEO"





Fransız müzik grubu. Katalanca, ispanyolca şarkı okuyorlar.... Müzik tarzları daha çok flamenko dur....

18 Mart 2009 Çarşamba

CHRİSTİAN ADAM " Sİ TU SAVAİS COMBIEN JE T'AİME"





BEĞENDİĞİM ŞARKI VE ŞAKICILARDAN NOSTALJİK ŞARKILAR....

PAUL ANKA "YOU ARE MY DESTINY"



JOE COCKER "UNCHAIN MY HEART"






Sizlerle yıllar öncesinden bir şarkı daha paylaşıyorum. Bir zamanlar fırtına gibi esen, dilden dile dolaşan bir şarkı ve şarkıcıyla başbaşa bırakıyorum.....
Joe Cocker Rock ve blues tarzı sevenler için güzel bir şarkıydı. Hala güzelliğini koruyor....

17 Mart 2009 Salı

ERNEST HEMİNGWAY "AKINTI ADALARI"


Ernest Hemingway'in kendi hayatından bölümleri ve yaşadığı adadaki balıkçıları, tekneleri,, güneşi, kısaca adanın tüm güzelliklerini anlattığı bir romandır...

Ernest Hemingway'ın "Akıntı Adaları" adlı romanını okuduktan sonra bir kere daha ona hayran oldum. Çünkü, gördüğü yerleri, yazdığı yazıları tam olarak betimleyerek, vurgulayarak akıcı bir dillle anlatımı vardı...

Tabiatı ve Ernest Hemingway'i sevenler için güzel ve akıcı bir kitap....

Hürriyet Yayınları

Çevirenler : Kosta Daponte - Neşe Olcaytu

Orjınal Adı : Islands in The Stream...

16 Mart 2009 Pazartesi

FRANK MCCOURT "ANGELA'NIN KÜLLERİ"


İlk okuduğumda içimi müthiş bir acıma duygusu sarmıştı. Açlık, sefalet, hastalık ve çalışmayan bir baba. Çalıştığı zamanlardaki kazandıklarınıda içkiye yatıran bir baba.

İrlanda daki yaşadıkları sefaletten kurtulmak için Amerika'ya gelen bir göçmen ailesini ve İrlanda da ve Amerikadaki yaşadıkları acıları anlatmaktadır. Hikaye daha çok anne ve sefalet üzerine durmaktadır.

Pulitzer Ödülü almış, iç acıtıcı, okurken ibret ve ders verici bir kitap. İnsanın yüreğini dağlayan gerçek bir hikaye.......Okursanız daha iyi anlayacağınızdan eminim...Bu yüzden paylaşmak istedim.

Kitabın yazarı :Frank McCourt İrlanda asılı bir öğretmendir.

Kitabı Yayımlayan : Epsilon Yayıncılık Hizmetleri

Çeviren :Neşe Olcaytu

Orjinal adı : Angela's Ashes

14 MART 2009 AKASYA DURAĞI GÖZDEN KAÇAN KONU

Akasya Durağı dizisini beğenen ve severek izleyen bir izleyici ve bir şeker hastası yakını olarak 14 Mart 2009 tarihinde yayınlanan Akasya Durağı dizisinde kendimce gördüğüm ve yakınım çok üzüldüğü bir olay yaşandı.
Akasya Durağı dizisinde oyunların haricinde, güzel ve toplumu bilinçlerdirici konuların işlendiğini biliyor ve görüyorum.
Yalnız bu hafta gözden kaçan bir konu oldu. Bu dizide bir şeker hastasını canlandıran oyuncunun şeker hastası olduğu halde, neredeyse bir tepsi cezeryeyi yiyip, hiçbirşey olmamış gibi, taksİyle evine gitmesi gözden kaçan bir konuydu.
Bir şeker hastası, bırakın bir tepsi cezeryeyi yemeyi, ucundan bile çok az tatsa şekeri anında yükselir. Buda onda şekerin vermiş olduğu komplikasyonları meydana getirir. Oysa burada hiç birşey olmamış gibi, başka türlü bir oyun sergilendi.
Dediğim gibi birçok şeker hastası var. Bunların içerisinde bilinçli olanlarla olmayanlar, küçük çocuklar var. Bilmeyen ve canı isteyen bir şeker hastası bunu görüp özenebilr. ki benim yakınımda da bu üzücü olay gerçekleşti.

Akasya Durağı ifade ettiğim gibi toplumu bilinçlendirici konuları işliyor. Fakat bir konudaki yapılan yanlışı gözden kaçırıyor. Özenmek ve onu yiyememek bir şeker hastası için çok tehlikeli bir durum.... Hele de bilmeyenler ve canı çekenler için...
Severek izlesem ve bunun rol olduğunu bilsemde bu konuyu belirmek istedim...

CONSTANCE HEAVEN "AŞK DÜĞÜMÜ"


Bir zamanların aşk romanları serisinden bir kitap daha....
1974 yılı 1 . baskısı
Hürriyet Yayınları
Çeviren: Alev Güven

Tutkuların, özlemlerin
Ayrılıkların girdabı tek bir yerde düğümlenir.
Aşk Düğümünde
Kinler, gerilimler
Unutulmayan Yeminler
tek yerde ebediyen yaşar.
Mutlulukla, mutsuzluk
Bir yerde çözülmez olur
Aşk düğümünde

Arka kapağından bir yazı.... Aşk romanları sevenler için yıllar öncesinden iyi bir roman... Annelerinizin bir zamanlar okuduğu romanlardandır...

15 Mart 2009 Pazar

MFÖ "SARI LALELER"

Yıllar öncesinden değil,ama, hayatımda sarı rengin ayrı bir güzelliği ve anlamı olduğu için bu şarkının benim için özel bir yönü var. Sadece paylaşmak istedim...



MFÖ "NEW YORK SOKAKLARINDA"

Geçmişten bir nostalji daha.





Yılların ötesinden gelen eskimeyen sanatçılar...Mazhar Alanson,Fuat Güner,Özkan Uğur üçlüsünü dinlememek imkansız...
Sizlerle paylaşmaya devam edeceğim gönlümde yer eden şarkıları....

14 Mart 2009 Cumartesi

UMUTLARIN ÖTESİ


Yeni güne Merhaba... Bugünde umutlarımın ötesinde bir yolculuğa çıkmaya hazırım. Bu yolculuk umuttan da öte.... Bu yolculuğun başlangıcı hayal, sonu, sonsuz düşler....

Haydi! hepimiz yeni güne merhaba dediğimiz anda, benim gibi sizlerde umutlarınızıda yanınıza alarak, başlayın umutların ötesine yolculuk yapmaya.

Belki, kiminizin şehrinde son karlar yağıyor. Belki son yağmurlar. Belki de bahar yeni umutlara hazırlanıyor. Hadi! Takılın içimizde esen bu umut rüzgarlarına...

Sınır yok...Engel yok...İstediğin kadar özgürsün...Bırak gitsin umutların, yağmur damlalarıyla uzaklara doğru bir bulutun kanadında...Savrulsun yeni ufuklara doğru.

Belki bir an hasretlerin vuslata çevrilir, belki de istediğin bir ülkede istediğin hayatı, hayatına katarsın....

Bir an gözlerini kapadığın gibi, dış dünyaya da kapa içindeki bütün umutsuzluklarını UNUT!..

Çünkü, umut bir cevher, bir tohumdur.. Değerini bilirsen her yerde yetişir. Zamanı, mekanı yoktur. Umutlarını kat, içindeki yitirilmiş, gizli, saklı, bastırılan duygulara. Bu sabah umutlarınıda yanına alarak uç sonsuza...

Bak! O zaman göreceksin bütün dert ve kederleri unutup, umutların ötesine yolculuk yapacaksın...Umutlarının gerçek olduğunu yüreğinde esen umut rüzgarlarıyla görecek ve yaşamaya umutlarının ötesinde devam edeceksin....


MANUEL PUİG " RÜYA GİBİ"


KİTABIN ARKA KAPAĞINDAKİ SÖZ:

Umutsuz aşklar kabus dolu geceler gibidir

Geçip gitse de silinmeyen izler bırakır

Unutulmayan acılar

Bitimsiz aşkların gönüllerdeki tek kalıntısıdır

Burada üç genç kızın ve bir kadının öyküsünü okuyacaksınız. Onlarla birlikte sevgiye lanetler mi yağdıracaksınız, yoksa her karanlık gecenin bir aydınlık yanı olduğunu söyleyip, kendinize avunma payı mı çıkaracaksınız?

Duygulu, etkileyici, büyüleyici ve gönlünüzden silemeyeceğiniz dantela gibi örülmüş bir aşk romanı...

Hürriyet Yayınları

Çeviren : Semiha Cein


Manuel Puig : Arjantin'in küçük bir kasabasında doğdu. Bu aşkın büyülü ülkesi ondaki yazarlık yeteneğini geliştirdi. ...

Aşk ve sevgi tarzında romanlar sevenler için yıllar öncesinden bir kitap daha....

PUPA YELKEN "SADUN BORO"


1965 yılının 22 Ağustos'unda iki yıl hazırlıktan sonra dünyayı dolaşmak üzere Kısmet adlı yelkenlisiyle dünya seyahatine çıkan Sadun Boro'nun gezdiği, gördüğü yerleri ve denizcilikler ilgili terimleri çok güzel anlattığı sürükleyici bir seyahat, gezi eseri.

Her defa okuduğumda tekrar tekrar okuma istediği uyandı içimde. Sanki bende Sadun Boro ile Kısmet Yelkenlisinde dünyayı dolaşıyor gibi oluyordum....
Güzel, akıcı ve içinde yaşadığın bir kitap... Bulursanız tavsiye ederim...

BİN FENERLİ EV " VİCTORİA HOLT"


KİTABIN ARKA SAYFASINDA YAZAN KONUSU:

Jane hayatını karartan ve kahretdici sırrı bulmalıydı. Yoksa aşkının da hayatının da sonu karanlıktı. Çin gibi bir Ülkede bir genç kızın yapabileceği iş miydi bu? Ama Jane bunu başaracak, heyecan ve ihtiras dolu binbir soluk kesici macerdan sonra Bin Fenerli Ev'i bir aşk ve mutluluk tapınağı haline getircekti.

Hürriyet Yayınları

Çeviren: Tomris Kalyoncuoğlu

Uzun yıllar önce okuduğum ve etkilendiğim kitapları ara ara sizlerle paylaşmak istiyorum. Bahsettiğim gibi ben biraz eskiye özlem duyup, nostaljiden hoşlanıyorum...

Bu yüzden sizlerle Victoria Holt'un Bin Fenerli Ev kitabını paylaşmak istedim. Güzel, etkileyici aşk, vefa, gizem ve entrika dolu bir kitap.

Zengin yaşlı ve gizemli bir adamın yanında kahya olarak çalışan kadının kızınla evlenen Mr. Sylvester Milner'in, eşiyle birlikte uzak doğuya gitmesiyle, Roland çiftliğinde başlayan olaylar uzak doğuda Bin Fenerli Ev'de daha da fazla gelişerek gizemini sürdürmektedir.

12 Mart 2009 Perşembe

JULİO IGLESİAS "PENSAMİ"



BİR NOSTALJİ YOLCULUĞU.....

JULİO IGLESİAS "MANUELA"

JULİO IGLESİAS "EL AMOR"







Yıllardır dinlediğim, yılların eskitemediği bu kadife sesli ispanyol sanatçının sesinde bir gizem, bir buğu bulurum. Onu her dinlediğimde günlük yaşadığım duygular içerisinden çıkar içimde saklı kalan duygularla sanki bir masal ülkesine giderim.. Sizlerinde beğenerek dinleyeceğinizi umarım..... Böylece, belki sizleride bir hayal yolculuğuna doğru bir masal ülkesine şarkıyla gönderirim....

10 Mart 2009 Salı

HEP SEN SUÇLUSUN....


Şu dünyada insanın yaşarken hissettiği en güzel duygu, kendini sevmesi ve inanması.. İyisiyle, kötüsüyle bencilliğe dönüştürmeden kendini kabul etmesi. Senin hissettiklerini kimse seninle aynı oran ve aynı ölçüde hissetmiyor. Yeri geldiği zaman senin düşüncelerin, duyguların onlarınkinden bir ölçü daha küçük çıkıyor.

Aslında seni umursayan yok. Ailenden başka. Etrafında bulunan insanlar sadece aldatmaca. Sen umursanmak değer biçilmek istiyorsun çevrendekiler,arkadaşların tarafından ama, senin düşüncelerini umursayan yok....

Herkes bir günü nasıl daha rahatça geçirebilirimin derdince. Almış başını gidiyor, bencillik duygusu. Durdurmak istiyorsun, bir şeyler söylüyorsun. Senin sesinin, duygularının hiç bir anlamı yok. Hep sen suçlu, hep sen yanlış, hep sen aramayan, hep sen hayırsız, hep sen gitmeyensin. Suçlusun kabul etmelisin deniliyor.

ZAMAN GEÇİYOR ONU TUTAMUYORUM


Yine akşam olmak üzere. Bir gün daha geçti. Sanki geçip gitmesini bekler gibi. İş yerimizde, bulunduğumuz her yerde sıkılıyoruz. Bir an önce zaman geçsinde, sıkıldığımız bu durumdan kurtulalım diye. Bugün iş yerimde en sıkıcı günlerimden birini yaşadım. Bir sebebi yoktu.

Oysa zamanın akıp gitmesinden nefret ediyorum. Zamanı yakalamak, onu tutabilmek istiyorum. İşten çıkış vaktim gelsede bir an önce eve gidebilsem diyordum. Çoğumuz böyle aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Belki, bazılarımızın sebebi var, bazılarımızın sebebi yok. Benim de sebepsizdi. Hani tarifi imkansız duygular eser ya insanın içinde, bugünde öyle günlerimden biriydi.

Şimdi evdeyim. Koskoca bir günün sonunda dönüp arkama baktığımda, beni mutlu edecek veya mutsuz edecek herhangi bir olay olmamış. İnsan ruhunun değişken bir yapıya sahip olduğunu bu akşam, bugün bir kez daha anlamış oldum.

Canımız , içimiz sıkıldıkça hep zamanın geçmesini bekliyoruz. Sanki, gelecek olan zaman, şu andaki durumumuzdan daha güzellikler getirecekmiş gibi. Galiba, belirsizlik, bilinmeyen birazda insanı cezbediyor. Bulunduğu yerde düşler kurmasına sebep oluyor. İş yerimizde ah diyoruz keşke evimize gitsekte, şöyle bir kahve yapıp rahat rahat içebilsem. ya da aykalarımı uzatıp kimse rahatsız etmeden , hiç bir şey düşünmeden uyuyabilsem. televizyon eşliğinde şekerleme yapabilsem. İşte! Yorgunluğumuz, zamanın çabucak geçmesini istiyor. Bulunduğumuz yerde aradığımızı bulamıyoruz. Bulduğumuzlada yetinmeyip, kendi kendimize duygusal işkence çektiriyoruz.

Bu durumu isteyerek yapmıyoruz. Ama, insanoğlu bir an duygusal bir fırtınaya kapılmaya görsün. O fırtına içerisinde kaybolup gidiyor. Oradan, oraya , o duygudan, o duyguya savrulup gidiyor.... Her gün aynı telaş, her gün aynı çile. Aslında, hiç faydası yok yüreğimize...

İşte! Bu akşamda böyle garip bir duygu vardı yüreğimde, koca günün sonunda bana emanet kalan. Bakalım, yarınlar neler getirecek. Hayırlar getirecek buna eminim. Çünkü benim güçlü bir kalbim var......

AĞLAMAK HER DERDE ÇARE OLMUYOR


Ağlamak, gözlerinden yaşlar boşalırcasına, hiç kalmamacasına kadar ağlamak. Yitip giden duyguların içerisinde kaybolmak. Bir damla gözyaşının bütün kederleri sildiği, yok ettiği duygularda yüzmek.

Ağlamak, çare bulmak. Ağlamak kötü duyguların çıkış kapısı. Keşke o çıkış kapısının ucunu görebilsek. Delice yağan yağmurların bir anda dindiği gibi, gözyaşları içinde kurumak...

Olmuyor..... Ağlamak her derde çare olmuyor...

Sadece rahatladım, bu yoğun duygulardan kurtuldum, üzerimden bir yük attım sanıyorsun, ama, olmuyor.... Ağlamak her derde çare olmuyor...

Bazen kendi gözyaşlarının içerisinde boğuluyorsun. Boğazına bir şeyler düğümleniyor, boğazın acıyor, yutkunamıyorsun....Sen ağladığınla kalıyorsun...

Sen ağladıkça, seni aciz sanıyorlar. Bilmiyorlar, sanki kendileri ağlamıyorlar. Ağlamayı gurur sanıyorlar. Ağlamayarak, gururlarını arttırdım, güçlendim sanıyorlar.

Bilmiyorlar, ağladığında mutsuz olduğunu bilmiyorlar. Onlar seni gurursuz, güçsüz sanıyorlar.

Boşver sen yinede onların karşısında ağlama arkadaş! ÇÜNKÜ, Ağlamak her derde, HER DUYGUYA çare olmuyor...

8 Mart 2009 Pazar

FUNDA ARAR YENİ ALBÜMÜ "ZAMANIN ELİ" ÇIKTI


Funda Arar'ın son, yeni albümü "Zamanın Eli" isimli albümü çıktı. Bir Funda Arar hayranı olarak, hayranlarına belirmek isterim.


Aranjörlüğünü eşi Febyo Taşelin üstlendiği albümü çıktı...

7 Mart 2009 Cumartesi

KOMŞULUK İLİŞKİLERİ


Son zamanlarda hızla artan teknolojinin etkisiyle, komşuluk ilişkileri bir garip hal almaya başladı. Eskiden mahalle aralarında veya bir sokak ya da cadde boyunca oturan insanlar birbirlerini tanır ve haklarında çoğu şeyi bilirken, bugün karşı tarafında veya yanında oturan komşunun kim olduğunu, bilemez olduk. Komşuluk kavramı bir aile, akraba ilişlileri kadar değer taşır.
Bugün oturduğun apartmanda komşunu tanımayan, neye ihtiyacı olup olmadığını bilmeyen insanlar haline geldik. Oysa komşuluk örf ve adetlerimizde terk etmememiz gereken kavramlardandır.
Boş arsaların yerini büyük apartmanların alması ve geçim sıkıntısı yüzünden birçok insan komşuluk kavramından yoksun bir hayat sürmektedir. Çalışan kesim günümüz şartlarında arttığı için, yandaki veya karşı tarafında kimin dahi oturduğundan bi haber yaşamaktadır. Bu gibi düşüncelerin aslında çalışmaylada ilintili olabileceğine pek inanmıyorum...
Komşu komşunun külüne muhtaç tır diye bir atasözümüz vardır. İşte bu söz bir zamanlar bir komşumun gerçekten işine yaramış.
Eskiden tüm mahalle halkı birbirlerine bir günaydın, bir merhaba, iyi akşamlar sözünü esirgemezken, bugün aynı mahalleyi bıraktım, aynı apartmanda oturduğun komşun merdivenlerde karşılaştığınız an başını ya öne eğiyor, ya çeviriyor, ya görmemezlikten geliyor, ya da ağzından belli belirsiz, istemsiz bir şekilde zorla cümleler çıkıyor. Ne kadar acı bir durum.
Yavaş yavaş örf ve adetlerimizi kaybetmeye başladığımız gibi , galiba insanlığımızıda kaybediyoruz. dostluğa, arkadaşlığa, komşuluğa önem vermeyen bir toplum haline geliyoruz ne yazık ki...

Melodi AKÇAY

EMRE ALTUĞ "KAPIŞ KAPIŞ AŞK"



Bayılıyorum Emre Altuğ'a....Hele eskimeyen şarkıların yazarları Rahmetli Çiğdem Talu ile Melih Kibar şarkılarını bir harika okur...

Melodi

EYLEM AKTAŞ "SÖYLEYEMEDİM"



Ne muhteşem şarkı ve diziydi..

MODERN TALKING "CHERI CHERI LADY"

Geçmişten sevdiğim nostaljileri paylaşmaya devam ediyorum.
Modern Talkıng bir zamanlar fırtınalar estiren, müzik tarihine damga vuran bir grup.
Onlarla büyüdüm. Onun için yerleri ayrıdır kalbimde...





Thomas Anderson ve Dieter Bohlen fırtınalar estiren şarkılarıyla birçok gönüllere giren sanatçılar....

6 Mart 2009 Cuma

ERİK AĞAÇLARI ÇİÇEK AÇTI


Dünkü sıcak hava bugün yerini yağmurlu bir sabaha bıraktı. Sabahın bu vaktinde çatılarda öten kumru kuşlarının sesleri geliyor kulağıma.
Belki birbirlerine bizler gibi GÜNAYDIN diyorlar, belki de hayata MERHABA diyorlar.
Onlarda bizler gibi yeni güne hazırlanıyorlar. Dün, ilk defa erik ağaçlarının beyaz çiçekleriyle karşılaştım. Bahar gelmişti.
Yeni bir bahara onlarda kumrular gibi hazırlanıyorlardı. Aldatıcı sıcak güneşin altında, dün mi
nik serçelerin cıvıldaşma seslerini duydum. Çatılardan çatılara pır pır uçuyorlardı. Kanat çırpmalarını bir görecektiniz. Acele ve telaşlı bir şekilde uçuyorlardı. Dün tam bir bahar havası vardı.
Serçeler ve erik ağaçları koca kışın yorgunluğunu, karamsarlığını üzerimden atmaya yetti. Serçeler bir sürü halinde, havada taklalar atıyor baharın geldiğini erik ağaçları gibi bizlere müjdeliyorlardı.
Bir kedi vardı çöp tenekesini karıştıran. Korkulu ve yalvaran gözlerle bana bakan ve her an üzerime doğru atılmaya hazırlanan. Herkes, bütün canlılar yeni bir yaşam, yeni bir ekmek derdindeydi. Tıpkı insanlar gibi. Onlarda, yeni gelecek olan bu yolculuğa hazırlanıyorlardı. Baharı huzurla bekleyen kalpler gibi.

Melodi AKÇAY

BENDENİZ&HARUN KOLÇAK - BİRİ VAR





Ne mükemmel şarkı. saklı kalmış, pek fark edilmemiş ama benim için her iki yorumcuda şarkı gibi mükemmel... Harun Kolçak'ın buğulu sesiyle, Bendeniz'in güçlü sesi birleşmiş ve ortaya mükemmel duygu yüklü bir şarkı çıkmış. Ağızlarına, yüreklerine sağlık....

Melodi AKÇAY

İLKBAHAR GÜNEŞİ


Kış yavaş yavaş bahara bırakıyor kendini. İlkbahar güneşi yüzünü göstermeye başladı. Baharın kokuları belli ediyor geldiğini. Göçmen kuşlar terk ettikleri yerlere doğru çoktan yolculuğa çıktılar.

Tarlalarda çimenler yeşerdi. Aralarında seyrek seyrek çiçekler açıyor.

Kimi sarı, kimi beyaz, kimi eflatun renginde... Bir panayır yerini andırıyorlar.

İnsanlar kışın yorgunluğunu üzerlerinden atmak istercesine bahara kucak açıyorlar. Bir sabah güneşi, iliklerine kadar işliyor. Bunca soğuktan sonra...

Kışlık kıyafetler yavaş yavaş baharlık kıyafetlere bırakacak yerini. Baharlık giysi bulmak zor olur genelde üzerimize. Ya kalın, ya incedir kıyafetlerimiz. Ortası yoktur çoğunlukla hepimizde. Bu yüzden ilkaharın güneşine aldanırız. Sımsıcak havayı görünce ısınacağız sanırız. İnce bir hırka, ya da yelekle baharı karşılarız. Hastalıklar bu mevsimde başlar. Hava değişikliği, vücudumuzu daha bir yorgun yapar.

Yeni yeni ümitler yeşerir içimizde, çiçeklerle, çimenlerle birlikte.

Umutlarımızı bu bahara bırakırız ve gelen bu baharla birlikye yeni dünyalara yelken açarız...


Melodi AKÇAY

5 Mart 2009 Perşembe

EMRE ALTUĞ "AŞKI KIYAMET"

KIRMIZI OYALI ÇEMBER


Al kınalar yaktılar eline
Kırmızı oyalı çemberin başında
Avucunu açtın bir sarı lira uğruna
Ne düğünlere şahit oldun sen..
Ne eğlendin, ne oynadın
Şimdi; sende gelin oluyorsun
Mutluluğa kucak açtın
Dünya evine girdim sanıyorsun..
Bu yol mutluluk yolu
Bu yolda mutsuzluk yok
Acı, keder yok sanıp aldanıyorsun...
Davullarla, zurnalarla
Hep oyun havasında geçecek bu ömrün sanıyorsun...
Melodi AKÇAY

4 Mart 2009 Çarşamba

SANDRA KİM "J'AIME LA VIE"

Geçmişten eurovision'dan unutamazdığımız şarkı ve şarkıcılar. Küçüktüm, izlediğim o günü hala unutamam. Belçika adına yarışan ve ülkesine eurovision'da birincilik getiren şarkı....





Anılarımda olan bu şarkıyı sizlerle paylaşmak istedim....

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ


8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşıyor... Her özel günün kutlanması ve anılması taraftarıyım... Bir gün bile olsa insanın böyle günlerde kendini özel hissetmesi, ki; hissediyorsa yaşamın bir yanını yakaladı demektir.

İnsanların, cinsiyet olarak ayrılması taraftarı değilim. Benim için salt olan insandır...

Ama, böyle özel bir günde de, dünyada yaşayan bir sürü çilekeş veya başarıya ulaşmış kadınların adına bu ve bunun gibi özel günlerin olması insanlık açısından gurur verici....

Kadınlar yaşadıkları ülkelere göre farklı yaşam standartları sürdürselerde... Tüm dünya kadınlarının bir tek ortak noktası vardır. Oda ANNE RUHUNA sahip oluşları, koruyucu, gerektiğinde canını verebilecek kadar güçlü bir yüreğe sahip olmalarıdır...

Erkeklerle, aralarındaki fırsat eşitliği sözüne gelirsek, fırsat eşitliği ne demek...Cinsiyet olarak insanları yaptıkları ve yapacakları şeylere göre ayırt etnek, dışarıya ekarte etmek, insanlık açısından yapılan yanlış davranışların başında gelir...

Fırsatları hep erkekler yaratacak ya da kendileri ellerine alacak diye birşey söz konusu olamaz.

Her konuda cinsiyet gözetmeksizin, insanlar arasında her türlü fikir anlaşmazlığı olabilir. Yalnızca bunu cinsiyet güderek kadınlar üzerinde baskıcı bir şekilde uygulamaya kalkarsak, bir adım ileriye giden insanlar değil, olduğu yerde sayan veya geriye giden toplumlar arasında yer alırız..

Kadın ve erkek bu dünyada var olduğu ve hayatta var olduğu sürece, birbirlerine muhtaçtır. Birlikte elele veren toplumlar ve evlilikler nasıl uzun ve mutlu sürüyor ve yaşamın anlamı oluyorlarsa, kadın ve erkek ilişkileride cinsiyet gözetmeksizin düşünüldüğünde ve bu eyleme konulduğunda ,mutlu bireyler ve toplumlar ortaya çıkacaktır. Yani imece, bir elin nesi var, iki elin sesi var misali....

Kadın haklarından bahsediyorlar. Kadın veya erkeğin hakkı diye bir ayırım yok aslında. İşte! en büyük yanlış burada başlıyor. İnsan hakları diye bir kavram vardır. Geçerli olanda bu olmalıdır...

Kadın kendi hakkını kimden almak zorundaki, hakkı gibi bir cümle konuşuyorlar. . Ya da kimin tek elindeki, istediği zaman verip, istediği zaman vermemek gibi bir lükse ve bencilliğe sahip...

TÜM DÜNYANIN KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN...AMA, BAŞKA GÜNLER GİBİ, BUGÜNDE SADECE BİRGÜN ANILMASIN....
BÜTÜN BİR ÖMRÜMÜZÜ CİNSİYET AYRIMI GÖZETMEKSİZİN MUTLULUK VE SAĞLIKLA YAŞAYALIM.....

Melodi AKÇAY

FUNDA ARAR "ALAGÜL"

Funda Arar'ın çok büyük hayranıyım. Böyle bir sesi, nasıl anlatsam bilemiyorum. Her damlasında hüzün ve duygu yüklü.







Böyle bir yorum, böyle bir ses rengi mükemmel...
Kendisini izleyerek, dinleme fırsatıda buldum. Ve düşlediğim gibi mükemmel bir sonuçla karşılaştım. Performansı harika. Tam bir profesyonel sanatçı...

Şimdi sizlerle çok sevdiğim "ALAGÜL" şarkısını paylaşıyorum...


JOHNNY LOGAN "WHISKEY IN THE JAR"

johnny Logan, İrlandalı şarkıcı. Birçok defa eurovision'a katılmış ve ülkesi adına birçok birincilik kazandırmıştır. Johnny Logan'ı su gibi akan berrak sesiyle hatırlarım..




Şimdi sizlerle "whıskey ın the jar" şarkısını paylaşıyorum... Efsanevi sanatçı...
Yıllar hala yakışıklılığını kaybettirmemiş. ..Sesinede daha bir ahenk yüklemiş...

JOHNNY LOGAN "WHAT'S ANOTHER YEAR"

jOHNNY LOGAN, YILLAR ÖTESİNDEN BİR ŞARKI. EUROVİSİON'DA UNUTMADIĞIM ŞARKICILARDAN BİR TANESİ.



3 Mart 2009 Salı

YAŞARKEN SENDEN VAZGEÇEMİYORUM


Sen nasıl şeysin? Gerçek mi? Yoksa serap mı?
Susuz çöllerde susun..
Yüreğimde hiç bitmeyecek bir duygusun..
Bir gülüşün yeter
Ağlayan yürekleri susturmaya..
Bir bakışın, var olduğunu hatırlatır insana..
Sen, sevgiyle sarmalayan
Fırtınaları, tayfunları durduran
Umutsuzluk girdabında koşmayan..
Yarın yeni bir ümittir
Yeni bir başlangıçtır diyerek,,,
Yüreklere umut veren
Umudun ta kendisisin..
Sen güçlüsün, demir gibi bükülmezsin..
Kimse caydıramaz seni girdiğin yollardan..
Haksızlığın gölgesinde siyahlaşmayan
Merhamet seninle birlikte var olur..
Bir bakışın insana bu duyguyu hatırlatır...
Sen özlemleri sarıp sarmalayan,,,
Onları hayallerinde yaşatan,,
Bir gün kavuşacakmış gibi hülya'lara dalan,,
Umutun, sevginin ta kendisisin..

Dokunsam korkuyorum..
Koklasam hissedemiyorum..
Baksam göremiyorum..
Ama, yaşarken senden vazgeçemiyorum...

Melodi AKÇAY

YÜREĞİMDEKİ SARI GÜL




Şu yalan dünyanın yoktur dümeni
Hayatımın bozuldu bütün düzeni
Sevmek istedim izin vermediler
Sende kimsin? Seveceksin dediler..
Sevgilime vermek istedim, bir demet sarı gül...
Sarı gül verme, anlamı ayrılıktır dediler..
İçimdeki sarı güle, farklı bir anlam yüklediler..
Senin ki aşk değil, kara sevda dediler...
Yüreğimin sesi Git! Diyordu.
Anlat ona sevdanı
Aldırma sen başkalarının sözüne
Ömrünce bekledin, sevdiğini söylemek için
Onun, bakarak Yeşil Gözlerine....
Melodi AKÇAY


ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN "ALDANIŞ"


Yıkılmak, ezilmek her gün biraz daha

Dostlar değişiyor aldanmalar değil,

Aksimizden eser yok şimdi o sularda

Çirkin olan biziz, aynalar değil...

Şerefsiz ellerin şerefe kaldırdıkları

Şişeler, kadehler o cam kırıkları

Götürün, götürün bu aydınlıkları

İçimde güz başladı ilkbahar değil,

Ne bir anlayışlı el, ne bir dost bakış

Biraz ümit, biraz hayal sonra aldanış

En güvendiğimiz tepelere kar yağmış

Deniz o deniz değil, dağlar o dağlar değil...

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

ALBANO VE ROMİNA POWER "TU SOLTANTO TU"



Bu sahne görülmeye değer. Muhteşem bir şarkı ve muhteşem bir manzara. Birbirlerine aşkla bakıyorlar.. izlenmeye ve dinlemeye değer bir şarkı...

Melodi AKÇAY

ALBANO VE ROMİNA POWER "FELICITA"

BİR ZAMANLARIN UNUTULMAZ,


FIRTINALAR ESTİREN ŞARKI VE SANATÇILARI
GEÇMİŞTEN BİR ÇOK NOSTALJİ...

JOAN OSBORNE "ONE OF US"







Harika bir şarkı,her dinlediğimde bir hüzün kokar...

2 Mart 2009 Pazartesi

BİR KADININ ANLATTIKLARI


Bir bayanın geçmişte bana anlattığı düşünceleriyle başlamak istiyorum yazıma.. Demişlerdi ki ona, Anlat içindeki fırtınalar estiren duygularını. Ve o bayan, Nereden başlasam anlatmaya, bir hüzün çıkar karşıma.

Yanlış yapılan evlilik, yanlış eş seçimi, yıllarca süren inişli çıkışlı yollar. Bitmek bilmeyen hüsranlar, acılar.

Yapmak isteyipte yapamadıklarım. Başlamadan biten umutlar.

Hep yarın yaparım dedim. Bir gün arkama dönüp baktığımda, yarın dediğim zaman çoktan gelip geçmişte, o zaman anladım.

Yarın diye bir şey yokmuş. Yapmak istediklerini bugün yapacakmışsın.

Bu sözler evli genç bir bayanın bana bir zamanlar anlattığı bir anektodu da getirdi aklıma. Bir seminerde ona ve iş arkadaşlarına anlatılan hayatla ilgili bir düşünce ve uygulayış biçimi.

İşleri gereği onlara seminerler veriliyormuş. V e semineri sunan kişi, şimdi şu sandalyelere oturun. Önce bir etrafınıza bir bakın bakalım ne görüyorsunuz? Sonra arka tarafınıza bakın bakalım, orada ne görüyorsunuz. Şimdi de bulunduğunuz yere bakın neler görüyorsunuz diye felsefi sorular sormuşlar.

Ve semineri yöneten kişi şimdi bu sorulara bir yeni bir soru eklemiş. Ön tarafınız geçmiş, arka tarafınız gelecek, bulunduğunuz yer şimdiki zaman, bugün olsun... Ve Lütfen ! Bunlara yüzdeli puanlar verin demiş....

Seminerdekilerin çoğu, geçmiş ve geleceğe yüzdeli cevaplar vermişler. Az bir kısım, şimdiki zamana puan vermiş. Ve görevli, cevap kağıtlarına bakınca . Arkadaşlar! Cevap şimdiki zaman olacaktı. Yani bulunduğunuz yer. Size şöyle bir açıklama yapayım. Geçmiş ön tarafınızda yaşadın, gördün ve biliyorsun. Yaşandı bitti. Gelecek arka tarafınızda,yaşamadım, görmedin ve bilmiyorsun. Görmediğin için yarının neler getireceğinden habersizsin... Önemli olan şimdiki bulunduğun zamandır.... diyerek, onları ters bir teoriyle hayattaki düşünceleriyle sınamış...

Melodi AKÇAY




EDWARD ALBERT "BLACK SUN" SINGS


Beğendiğim Amerikalı aktör Edward Albert'in sevdiğim "Black Sun" şarkısını sizlerle paylaşıyorum...


Yıldızlar göklerdedir. Sonsuza kadar parlayacaktır...




Ama, bu dünyadan bir yıldız kaydı. Ve, bu yıldız yeryüzündeki kalplerde parlamaya devam ediyor.

Melodi AKÇAY

DOST BİLDİKLERİM


İçimde bir duygu var
Beni, için için kemiren
Sanıyorum
Buna yalnızlık diyorlar
Anlatmak istediklerimi
Anlatmak istesem de, anlatamıyorum
Farkında değilim ama...
Sanırım, yaşarken ölüyorum...
Kendime acımaktan
Bıktım, yoruldum, usandım
Artık, dert ateşiyle yanıyorum
Mutlu olmak istedim
Olamadım
Neye elimi attıysam kaldı yarım
Sanırım delireceğim
Bir ağlayıp, bir gülüyorum
Anlatmak istiyorum
Paylaşmak istiyorum
İçimdeki yaraya çare bulunsun istiyorum
Sonra...
Başlıyorum dost bildiklerimle konuşmaya
Dertlerini, yalnızlığını anlatıp durma
Biz dert küpü değiliz
Artık ne düşünürsen o olur diyorlar
Kestirip atıyorlar
Beni yine kendi kendime bırakıyorlar
Ama; ben yalnızlığımı paylaşmak istiyorum...
Bunu anlamıyorlar..
Artık ne çare..
Dost bildiklerim çoktan terk etmiş beni
Farkına varıyorum.....

Melodi AKÇAY


1 Mart 2009 Pazar

29 MART SAATLER İLERİYE ALINIYOR


Blog okuyucuları, 29 Mart 2009 tarihinde saatler bir saat ileriye alınıyor. 28 Mart Cumartesi gününü, 29 Mart Pazar'a bağlayan gece. Unutmayalım... Ayrıca, o gün seçim de var.

JEAN RENO "LEON"


1948 Casablanca, Morocco "Fas" doğumlu olan Jean Reno'yu Leon filmiyle tanıdım. Bu filmin etkisi ve Jean Reno'nun oyunculuk gücü muhteşem ve görülmeye değerdi. Bence, sinema tarihi açısından en güçlü filmler, en duygusal filmler ve oyuncular arasında yer alır.

Film öyle bir güzel senaryo üzerine kurulmuştu ki, etkilenmemek imkansızdı.

Hele küçük kızla dostluğu ve elindeki çiçek saksısıyla kurulan arkadaşlığı ,filmin en büyük yerini tutar. İşte! Gerçek dostluk ve arkadaşlıklar buna benzer olmalıdır.

Son sahne filmin en acıklı, en duygusal yeridir. Film, acayip bir ana tema üzerine oturtulmuştu. Bütün sahnelerde biriken duygusal durumlar, filmin son sahnesinde gözyaşlarına teslim ediyordu kendini.

Muhteşem bir oyuncu ve muhteşem bir filmdi.

Bugün Jean Reno'yu televizyon kanallarından birinde görünce onun ve Leon filminin hakkında bir şeyler yazmak istedim. Jean Reno hayranlarından biri olarak...

Melodi AKÇAY